Fındıklı ‘MECİ’ Anlayışı ile Yönetiliyor

Photo of author

Anasayfa » Haberler » Özel Haber » Fındıklı ‘MECİ’ Anlayışı ile Yönetiliyor

Fındıklı ‘MECİ’ Anlayışı ile Yönetiliyor

Kendi Kendine Yeten Belediye Fındıklı

Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Cervatoğlu, siyasi baskı gördüklerini ve bu sebeple ‘imece’ usulü çalışmayı geliştirerek ‘sıfır ihale’ ile ilçe olarak toplumsal dayanışmayla kendi kendilerine yetmeyi öğrendiklerini söyledi. Cervatoğlu, “İnsana hizmet etmem, insanlığa hizmet ederim. Yerel Yönetimler Toplumsal Demokrasinin Başlangıç Noktasıdır. Bu bir anlayış biçimidir” dedi.

Türkiye’nin dört bir yanı eşsiz güzelliklerle dolu her mevsim.  Yaz sezonu ise, insanların memleketlerine daha rahat ziyaretler yapabildiği, gezebildiği bir dönem. Manşet Yorum olarak bizde Karadeniz’e doğru uzanalım dedik. Hem akrabalarımızı ziyaret edelim istedik hem de Karadeniz’in yemyeşil muhteşem coğrafyasında gezinelim. Yolumuz “Yeşil Altın Gümüş Deniz Festivali” Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu’nun daveti ile (Viçe )Yeşil Altın Gümüş Deniz Festival’ine düştü. Ercüment Başkan ile Fındıklı (Viçe)’ye dair gözlemlerimizi paylaştık ve bölge hakkında bilgiler aldık.

Kemal Cankaya: Sayın Başkan, Fındıklı’ya geldik, gezdik, gördük. Çalışmalarınız hakkında izlenimler edindik. Sosyal kültürel yaşam olarak kent mimarisi açısından doğal, özgün bir ortam gördük. Tipik bir Karadeniz şehri olmaktan öte, Rize’nin bir ilçesi olmaktan öte, kent demokrasisi gelişmiş olan bir şehirle, insanların, kent yönetimine katıldığı, Avrupa kenti özelliğine sahip bir Fındıklı ile karşılaştık. Oluşan algıya baktığımızda yanıldığımızı anladık. Muhafazakâr bir Rize gibi değil, Avrupai bir ilçe Fındıklı. Siz durumu nasıl tasavvur ediyorsunuz? Fındıklı’nın bu yapısı, Rize’nin diğer ilçelerine model olacak mı?     

DARBE YILLARINDA OKUMA YAZMA ORANI YÜZDE 92 OLAN KENTİMİZ ‘RİZE’

Ercüment Şahin Cervatoğlu: Şöyle tabii biz yine Rize’yiz. Rize’nin Fındıklı ilçesiyiz. Rize’den vazgeçmeyiz. Vazgeçemeyiz. Rize bizim ilimiz, Cumhuriyet kenti. Fakat ne yazık ki izlenen politikalarla kentin yoksullaştırılması, bilim ve teknikten uzak tutulması, halkın, bilimsel olanı değil de başka şeyleri önemseyen siyasi iktidarlar silsilesi ile yönetilmesinin yarattığı sonuç belki gelinen nokta itibariyle Rize’mizin durumu. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne baktığımız zaman Rize, dönemsel olarak aslında fundamentalist akımlarla karşı karşıya kalan bir kent. Yani damarı yok demiyorum. Damarı var. Ama Rize’nin doğu tarafındaki coğrafya biraz daha kökenler olarak farklılık içerdiği için, Cumhuriyet dönemini daha çok tanımlayabilirim.

Ondan öncesi bile hele hele Fındıklı’da daha çok akademiye önem veren, akademik çalışmalarla birlikte üniversite ve okul, eğitim kısmına önem veren bir kent. Okuma yazma oranı benim hatırladığım kadarıyla “o meşhur darbeci Kenan Evren” dönemlerinde okuma yazma seferberliği filan yapılırdı. O zaman ölçümlerinde yüzde 92-93’lerde olan bir kentti. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde; ilk doktorları, ilk mühendisleri var olan bir küçük kasaba idi.

“FINDIKLI DEVRİMCİLERİ İLE BİLİNİR”

Fındıklı’ya baktığımız zaman 2019 seçimlerinde benim hatırladığım kadarıyla öyle konuşuyorduk. Yani sohbet ediyorduk. Yaşayan 60 ’a yakın profesörümüz vardı. Yani akademik camiada kabul gören bir kentti. Fındıklı öyle bir yerdi. Genellikle sarıklıların yürüyüşleriyle bilinir Rize.  Fakat Fındıklı’da devrimcileri ve yurtseverleriyle bilinir.

Pazar, Çayeli geçmişten merkez sağ yani MHP merkezli diyorum. Milliyetçi Hareket Partisi ağırlıklı bir kentken Rize, merkez sağın, (CHP) Cumhuriyet Halk Partisi’yle dengede olduğu bir ildi. MHP’nin ağırlığı bile yoktu seksen öncesi dönemde. Çok sonradan, bu dinci akımlar furyası doğdu. Aslında Uğur Mumcu’ya buradan bir selam göndermek lazım. Onun anlatımıyla ifade etmek gerekirse, rabıta mevzusunun, izdüşümlerin en iyi yaşandığı yerlerden bir tanesi Rize diye düşünüyorum. Fakat Fındıklı, Pazar, Ardeşen nispeten Çayeli, Çamlıhemşin, Hemşin ilçeleri biraz daha cumhuriyetin aydınlık yüzüne dönük ilçelerimiz. O çerçevede de parlamentoya da, belediyeye de kendi felsefesine ve siyasal duruşuna uygun insanları seçen bölgeler. Fındıklı’ya ilişkin ne deriz? Biz yine meci deriz, Fındıklı meci, (imece) demektir.

“AKP ‘FINDIKLI’ YENİLGİSİNİ HAZMEDEMEDİ”

Kemal Cankaya: Fakat size devredilmesi gereken yerler var, merkezi iktidar tarafından veya da yerel bürokrasi tarafından bazı engellerle karşılaştığınız yönünde bazı açıklamalarınızı sosyal medya üzerinden izliyorum. Tepkileriniz sonucunda, olumlu dönüşler ve kazanımlar oluyor mu?

Ercüment Şahin Cervatoğlu: Var tabi. Fakat ondan önce ifade etmeliyim ki Rize’de Fındıklı, uzun yıllardan sonra ta ki 25 sene sonra, merkez sağın yani AK Parti’nin elinden alınan şirin bir ilçe. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi olunca ve AKP dışında, hem de ‘soldan’ doğru bir parti kazanınca, herhalde AKP’li siyasiler bu konuyu hazmedemedi diye düşünüyorum. Siyasiler hazmedemediği gibi, buradaki onların deyimi ile ilçe teşkilatı olarak yaptığımız çalışmalara set koymaya çalışıyorlar.

Bunun örneklerinden bir tanesi, biz sokak canlarımızla ilgili yaşam merkezi ve rehabilitasyon merkezi oluşturmak için girişimde bulunduk. Beş dönümlük bir araziyi Orman Bakanlığı’ndan istedik. Orman Bakanlığı beş dönüm araziyi kiralama bedeli olarak yıllık 97 bin 500 TL fiyat belirledi. Aslında satsa bile 95 bin 500 TL etmiyor.  Bize vermedi. Biz de vatandaştan kiralayarak yaptık.

Yine ormandan geldik, ormana gidelim. Ormanın bizden önceki belediyeye tahsis ettiği alanlar vardı. Mesire alanları vesaire. Bir belediyede bu konuda yatırım yaptığı yerler vardır. Onları siyasi sebeplerden iptal etti. Hatta birinin davasını kazandık. Geri aldık. Öbürü için ihaleye çıkardı.

Yine kamusal çıkarı gözeterek, Fındıklı girişinde bir alan vardı. C sınıfı mesire alanı olarak adlandırdığımız bir alan. Bizim elimizden aldıktan sonra başka bir girişimle, A sınıfına, turizm alanına dönüştürüldü bu alan. Alanın, fındıklı halkına ait olduğunu, aslında Fındıklı halkının hizmetinde olması gerektiğini, varlıklı ile yoksulun eşitler düzleminde buradan yararlanması gerektiğini ifade ettik. Olmadı.

“KÖTÜ SİYASET UYGULANIYOR,

KAMU KURUMLARI SİYASİ BASKI GÖRÜYOR”

Orman Bakanlığı her konuda reddetti bizi. Biz de ihaleye girmek zorunda kaldık. İhaleye biz ve iki firma daha katıldı.  Bu ihaleyi biz aldık, sonuçlarını bekliyoruz. Şimdi ihale kararı yazılıp bize devredilmesi için yer tesliminin yapılmasını bekliyoruz. Bunun dışında tabii kötü komşu sizi mal sahibi yapıyor. Yani birde öyle bir şey var. Karayolları sağ olsun son zamanlarda veya bütün diğer kurumlar kurum söylemeyeyim de, kamu kurumlarının birçoğunun siyasi nedenlerden baskı gördüklerini düşünüyorum.

Fındıklı Belediyesi’nin talepleri çok fazla kabul edilmiyor bizlerde el altından, kendi mesleki birikimimiz ile kişisel ilişkilerimizle, bir başkasının ilişkisiyle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yani, vatandaşın dile getirdiği ihtiyaç ve talepler bu şekilde karşılanmaya çalışılıyor. Başka ilçelerde bütün yatırımlar yapılırken atıyorum, Fındıklı’ya gelince hani sınırlı, hatta yapılamaz noktada bırakılıyor projeler. Bunu aşmak için de kendi yatırımlarımızı yaptık biz. Bu yatırımlar çerçevesinde, kendi ürünlerimizi üretiyor, ihtiyaçlarımızı üretiyoruz. Üretemediğimiz şeyleri de bazı dost belediyelerimiz, kardeş belediyelerimizden destekle çözüyoruz. İhale yok bizim belediyemizde. Sıfır ihale var. Bütün şeyleri kendimiz üretiyoruz. Beton santrali oluşturduk. Kırma eleme tesisi oluşturduk. Geri dönüşümle ilgili çalışma yaptık. Ahşap atölyesi kurduk. Kilit parke üretim tesisi Kurduk. Bakım atölyemiz yoktu araçlara, orayı oluşturduk. Sosyal tesislerimiz yoktu, orayı oluşturduk. Bütün bunları toplumsal dayanışmayla, yani aslında halkın katılımıyla diyebileceğiniz, ‘meci’ anlayışıyla hayata geçirdik. İmece anlayışıyla gerçekleştirdiğimiz yatırımlar diye özetleyebilirim.

YEREL YÖNETİMDE; FATSA, TUNCELİ, FINDIKLI FARKINDALIĞI

Kemal Cankaya: CHP’li belediyelerin birçoğuna baktığınızda sizin gibi, nadir olan bazı belediye başkanları var.  Örneğin; Belediye başkanı olmaktan çok kolektif çalışma içerisinde olan, alanda görebildiğimiz, işçilerle beraber paylaşan ve aynı şekilde bir belediye personeli gibi sokaklarda parke taşı döşeyen çok az belediye başkanımız var. Tabi bu arada Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ve Türkiye sol tarihinde Türkiye’nin devrimci yerel yönetim modeli olan Fatsa’nın efsane Belediye Başkanı Fikri Sönmez’de var. Siz Sayın Başkan, Bu isimlerden büyük bir feyiz aldınız mı? Diğer CHP’li belediye başkanlarının pratiğine baktığımızda farkındalık yaratacak bir durum göremiyoruz. Bilinen rutin işler dışında. Fakat Fatsa, Tunceli, Fındıklı farkındalıkları onlar için bir model olabilir mi? Devrimci, halkçı belediyecilik için neler önerirsiniz?

Ercüment Şahin Cervatoğlu: Benim tabii ki kimseye şöyle bir belediye başkanı olmalısınız diye bir söylemim olamaz. Ben evet, Fikri abiyi örnek alanlardanım ve aynı gelenekten, sol sosyalist gelenekten gelen bir insanım. Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanıyım. Şöyle ki, herkesin bir yerel yönetim tanımı vardır. İlkeler çerçevesinde, kendi yetenekleri çerçevesinde. Ben, halkına olanı halka verebileceğimiz, ürettikçe daha zengin üretimlerin ortaya çıkabileceğini düşündüğüm bir anlayışı benimsiyorum. Kararı halkın alacağı ve kararın halkın olacağı, üretimin içerisinde üretenin yöneten olabileceği bir anlayışı inşa etmek gerektiğini düşünüyorum. Belediyelere baktığınız zaman, şeffaflık ve toplumcu bir bakış açısıyla ve halk meclisleriyle birlikte yönetmek gerektiğini düşünüyorum.

Her belediyenin kendine özgü koşulları var. Türkiye’de 1900 küsur belediye var ki bunların 250 ’ye yakını Cumhuriyet Halk Partili belediyeler.

Fakat ben, emeğin yüce bir değer olduğuna inanırım. Evet, benim makamım yok, makam aracım yok, ne bileyim bisikletle gezerim, haftada bir gün işçi olarak çalışırım. Bu benim tarzım. Yani “Küçücük bir ilçede bu yapılabilir. İşte gel de büyüğünde yap” diyen de olabilir. Bunu Cumhuriyet Halk Partililer içinde söylemiyorum, herkes için söylüyorum. Bu sizin yaşama nasıl baktığınızla ilgili bir konu.

“YEREL YÖNETİMLER, SEÇİMLERİN ARDINDAN GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞIYOR”

Kemal Cankaya: Büyük kentlerde ilçe belediye başkanlarında gözlemlediğimiz bir olay var. Seçim dönemindeki söylemleriyle seçildikten sonraki bağdaşmıyor. Adeta güç zehirlenmesi yaşıyorlar. Sistemin çarklarının içerisinde farklı bir ruh haline dönüşmeleri, çözüm üretmek yerine, yasaların arakasına sığınarak, yurttaşa bürokratik eziyet etmeleri, halktan kendilerini soyutlamaları sıklıkla gözlemlediğimiz konular. Bu durumda belediye başkanları var. Sizin gibi olan çok nadir belediye başkanları var. Yerel yönetimler genel demokrasinin beşiğidir. Toplumsal demokrasinin başlangıç noktasıdır. Bu noktada gözlemleriniz nedir?

Ercüment Şahin Cervatoğlu: Eğer biz yerel yönetimlerde, demokratik duruşumuzu ve kendi iç demokrasimizi yaşatamazsak, farklı türlü sıkıntılar çıkar. Onun için hep şöyle derim. Birey olarak düşündüğüm zaman, insana hizmet etmem, insanlığa hizmet ederim. İnsana hizmet ederseniz; kral çıkar, şıh çıkar, şef çıkar, bir şey çıkıyor illaki.   O bireysel bir kazanım olur iki taraflıda. Fakat insanlığa hizmet ederseniz, insanlık içerisinde insanlığın faydalandığı şeylerden siz de faydalanmış olursunuz.

Meci’yi de onun için şöyle tarif ediyoruz. meci, ‘Karşılık beklemeden, insanlık adına, doğamız yararına, insanına hizmet’ etmektir. Bu anlayışta işte; kardeşlik vardır, barış vardır, eşitlik vardır, paylaşım vardır, ortak yönetim vardır, ortak anlayış vardır, yönetim anlayışı vardır, tartışmak vardır, kavga vardır, üzülmek vardır, ağlamak vardır, gülmek vardır, horon oynamak vardır. Yaşamın kendisi vardır yani.

“ELİTLER DÜZLEMİ OLUŞTURMAK İDEOLOJİMİZDEN UZAKLAŞMAKTIR”

Eğer biz, kendimizi yaşamdan soyutlayıp tariflemeye başlarsak, o zaman zaten biz bir elitler düzlemine geliriz ki, sınırların ve sınıfların kalktığı bir dünyayı tahayyül ederken ve bunun için mücadele edip bu düşünce de olduğumuzu söylerken kendimiz için sınırlar ve sınıflar oluşturursak, katmanlar oluşturursak, bu aslında inandığımız bir ideolojiden uzaklaşmanın başlangıcı olur. Böyle düşünüyorum.

Sosyal demokrat bir anlayışında emek orijinli, emek eksenli bir ülke yaratmak, sosyal devlet politikasının kendisini inşa etmek ki, sosyal devlet kavramı aslında bizim elimizden bile dünya konjonktürüne baktığımız zaman alınmaya başladı. Kapitalizm, kendisinin vahşiliğini gizlemek için, toplumsal çıkarları ve toplumun bazı çıkarlarını gözettiğini düşündürerek, emek ekseninin, insanlık adına diyerek çalışma saatini düşürebiliyor mesela.

Belki orta sermaye birikimini azaltmak için başka şeyler de var. Ama ben kapitalizmin kendini sürdürülebilir kılmak için, vahşi kısmını gizlemek için, aslında güya emeğe değer verdiğini vurgulamaya çalıştığını düşünüyorum.  Gelişmiş emperyalist ülkelere baktığımız zaman, insani değerlerin çok daha öne çıktığını var sayıyoruz değil mi? Fakat bugün ülkemizde dahi 1980-12 Eylül askeri darbesini sonrası yaşanan birçok zulme, o gelişmiş emperyalist ülkeler sebep olmuştur.  Bu zulüm yanlıştır diyerek insan hak ihlallerini değerlendirirken, bugün ülkemizde yaşanan pek çok olayda birçok insanın, insan hakları ihlaline ses çıkarmadığı dönemleri de görüyoruz.

O zaman olaya şöyle bakıyoruz. Biz genelde nasıl bir iktidar yaratacağımızın gayreti içinde isek, demokrasinin beşiği olan yerel yönetimler konuya oradan başlamalı, önce bu noktada eşitler düzlemini yaratmalı. Elbette ki eşitler düzlemi herkesin yalın bir şekilde eşit olması anlamına gelmiyor. Bunun iyi tariflenmesi lazım. Dengeyi kuracak mekanizmaları iyi tespit etmek lazım. Bunu tespit ederken, var olanı sürdürmek için değil, inandığımız ideolojimiz doğrultusunda yeniyi inşa etmek için yapmak zorunda olduklarımızın farkında olarak işe koyulmalıyız.

“BELEDİYE BAŞKANLARI YASASI DEĞİŞMELİ”

Kemal Cankaya: Metropol şehirlerin ilçelerinde akıl almaz rant iddialarına dair söylenceler kulaklarımıza geliyor. Sizler kentin kaynaklarını nasıl yönetiyorsunuz?  Bu bir kişinin elinde mi olmalı? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Ercüment Şahin Cervatoğlu: Bazen yerel yönetimler yasasına baktığım zaman eleştiririm. Belediye başkanları insan asamaz, para basamaz derim. Her daim ifade ettiğim gibi, bu rantı, diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse halkın kullanımına sunulması için var olan-var edilen kaynağı ve yönetimi, karar alıcılığı, bir kişinin eline bırakmamak gerektiğinden bahsettiğim gibi, savunduğum tez şu ki,  ‘İnsana değil, insanlığa hizmet edeceksek bireye bırakmamak lazım’ derim. Belediye başkanları yasasının komple değişmesi gerektiğini, seçimlerin uygulanış şeklinin değişmesi gerektiğini, halkın katılımının daha fazla olması gerektiğini düşünüyorum. Belediye başkanının belediye meclis üyeleri içerisinden seçilmesi ve karar verici noktasında meclise bağımlı kalması modelinin demokratikleşme sürecinde uygulanabilir olması gerektiğini düşünüyorum.

Mahallede meclis üyesi çıkaramayan oluşumların seçime bile girip girmemesi tartışılabilmeli. Belediye başkan adaylarının, siyasi olarak belirlenmemesi, meclis kararıyla ortak akılla belirlenmesi doğru olur kanaatindeyim. Bu demokratik işleyişi işletebilecek mekanizmayı inşa etmemiz gerekiyor. Mahallelerimizde ve dolayısıyla seçilen meclis üyelerinin ortak kararı ile. Sadece parti sürecinin kendisinde değil. Seçim yasasıyla da alakalı olduğu için bu konu, demokratikleşme sürecinde zaman alacak.

Son olarak Sayın Cankaya, biz bir tek kendimizle yarışıyoruz. Dünümüzle kazanımlarımızla büyüyerek, yarın, öbür gün neler yapabiliriz demeye ve deneyimlerimizle umutla gayret etmeye, hizmet etmeye çalışıyoruz. Çünkü geçmişimizi biliyoruz, bugünü yaşıyoruz. Yarını örgütlemek için nefes alıyoruz.

Kemal Cankaya: Teşekkürler Sayın Başkan

Yorum yapın