Bursa’da Sansürün Medya Üzerindeki Etkileri Konuşuldu

Photo of author

Anasayfa » Haberler » Yerel » Bursa’da Sansürün Medya Üzerindeki Etkileri Konuşuldu

Bursa’da Sansürün Medya Üzerindeki Etkileri Konuşuldu

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Bursa Şubesi ve Bursa Barosu ortaklığında düzenlenen söyleşide ‘Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü’ konuşuldu. Programa, Avukat Celal Ülgen, Gazeteci Murat Ağırel ve ÇGD Danışma Kurulu Üyesi Fırat Yılmaz katıldı. Panel davetlisi olan Gazeteci Gökçen Tahincioğlu katılamadı. Programın Kolaylaştırıcılığını Bursa Barosu Üyesi Ali Kuzulu yaptı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Bursa Şubesi ile Bursa Barosu işbirliğinde düzenlenen ‘Düşünce ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Basın Özgürlüğü’ konulu söyleşi Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Avukat Özgür Aksoy Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün konuşulduğu program Avukat Ali Dokuzlu Kolaylaştırıcılığında gerçekleşirken söyleşiye, Avukat Celal Ülgen, Gazeteci Murat Ağırel ve ÇGD Danışma Kurulu Üyesi CHP Nilüfer İlçe Başkanı Fırat Yılmaz konuk oldu. Programa Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun ile çok sayıda basın mensubu, köşe yazarı ve davetli katıldı.

Siyasi iktidarların düşünce özgürlüğünü ve gazetecileri sevmediğini ifade eden Avukat Celal Ülgen, “Siyasi iktidarların gazeteci ve düşünce özgürlüğünü sevmemelerinin yanı sıra hep kendi medyalarını yaratmak isterler. Kendi medyalar olacak ve kendi medyalarında yaptıklarını değerlendirecek ve hiç eleştirmeyecek. Sürekli örgüyü yağdıracak ve ne güzel bir kentsiz gül bahçesinde yaşayacak. Şimdi düşünce özgürlüğü açısından aslında bu AK Parti iktidarını iki döneme ayırmak gerekir. Fethullahçı dönemdeki yargıda mutlaka delil ararlardı. Delil bulmak için de delil üretirler üretilmiş delil yaparlardı. Ama şimdi AK Parti yargısında delile hiç gerek yok. Emir ve kumanda ile bu adamı yakala, gözaltına al deniyor. Daha önce bize selam vermeyenler yollarımıza çıkmaya ve bizi karşılamaya başladılar” diye konuştu.Türkiye’de gazeteci olmanın zor ancak soruşturmacı gazeteci olmanın çok daha zor olduğuna işaret eden Ağırel, “Ben kitabın tam ortasından konuşan taraftayım. Hırsıza hırsız, sahtekara sahtekar, üçkağıtçıya üçkağıtçı demenin tarafındayım. Zor dönemden geçiyoruz aslında biz gazeteciler bir şeyi yapmaya çalışıyoruz. Bir şey anlatmaya çalışıyoruz. Bu dönemde soruşturmacı gazetecilik yapmak zaten gazetecilik yapmak çok zor, soruşturmacı gazetecilik yapmak çok daha zor. Nitekim bununla ilgili üniversitelerde veyahut da fakültelerde meslek odalarında ve gazetelerde ne yazık ki bunun önüne geçilmeye çalışılıyor. Bunu bir gazeteci olarak söylüyorum ve üzülerek söylüyorum. Çünkü her şey artık ne yazık ki ayakta durabilmek ve yaşayabilmek üzerine kurulmuş. Televizyon kanalları reyting yapmak istiyor. Gazeteler kitapsa gazetesinin satılmasını istiyor, adının duyulmasını istiyor. Soruşturmacı gazetecilik yapılacağı zamansa bir yerde engel çıkıyor karşınıza” ifadelerini kullandı.AĞIREL : BU ÜLKEDE GAZETECİ OLMAK MİMLENMİŞ GAZETECİ OLMAKTIR

Türkiye’de gazeteci mesleğini icra eden kişilerin korkutulduğunu ifade eden Ağırel, ‘Türkiye’deki gazeteciler de özgürlük, hürriyet isteyen, hırsızı ortaya çıkaran insanların adıdır mimlenmiş gazetecilik’ ifadelerini kullandı.

Konuşmasını sürdüren Ağırel, “Gördüğüm tek bir şey var. Çadırımız çalınmış. Şimdi biz çadırı çalınmış bir ülkede yıldızların yorumunu yaptırmaya çalışıyoruz. Basının geldiği nokta bunu ne yazık ki. Ve utanarak söylüyorum. Çünkü bu ülkede gazetecilik dediğiniz zaman kalemin namusunu savunan, canı pahasına savunan insanlar oldu. Az önce değerli dostum anlattı. Uğur Mumcu, İpekçi, Çetin Emek, Bahriye Uçok, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, hepsi aydınlık yarınlar için can verdi. Kaleminin namusu için can verdi bu insanlar. Onun için üstünde ve omuzlarında bir sorumluluk vardır gazetecinin. Ama günümüzde ne yazık ki bunun sorumluluğundan ziyade korkusu yaşanır hale geldi. Çünkü gazetecileri korkutmaya çalışıyorlar. Bu ülkede gazeteci olmak mimlenmiş gazeteci olmaktır. Ve bizler mimlenmiş gazetecileriz. Ama yazmaya devam edeceğiz. Çünkü sözümüz var bu halka. Çok öncesinden beri mücadelemizi veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz” dedi.

‘GÜCÜ ELİNE ALINCA DEĞİŞMEYECEK İNSANLAR İSTİYORUZ SİYASETTE’

Türkiye siyasetinin güçle bağlantısına değinen Ağırel, ‘ Gücü eline geçiren her insanın değiştiği bir yapıdan bahsediyoruz. İşte değişmeyecek insanların siyasette olmasını istiyoruz’ ifadelerini kullandı.

Ağırel konuşmasını şöyle sürdürdü; “Geldiğiniz noktadaysa artık işin içerisinden çıkamayacak duruma geliyorsunuz. Ama gideceğiz. Sizler adaletin namusunu savunacaksınız avukat olarak ve bizler kalemin namusunu savunacağız gazeteciler olarak. Bütün hepsi de halk için olmak zorunda. Geldiğimiz noktada gelecek dönemde ne olacak bilmiyorum. Eğer 14 Mayıs’tan sonra yapılacak seçimlerde Türkiye’nin hayal ettiği yönetim şekli kurulursa evet gazeteciler en azından bir nefes alacak. Ama emin olun ki gazeteciler yine yargılanacak. Çünkü bu düzen, bahsettiğimiz yağma düzeni sadece bir partiye, kişiye mahsup bir yapıdan bahsetmiyoruz. Gücü eline alınca değişmeyecek insanların siyasette olmasını istiyoruz.”

‘YEREL MEDYADA YOKSULLUK SINIRININ ALTINDAYIZ’

Yerel medyanın sorunlarına değinen CHP Nilüfer İlçe Başkanı ÇGD Danışma Kurulu Üyesi Fırat Yılmaz, “Yerelde yaşıyoruz, Anadolu medyasında yaşıyoruz. Baskı o kadar farklı kulvarlardan üzerimize geliyor ki, birçoğumuz hani bu sendikaların açıkladıkları açlık sınırı, yoksulluk sınırı gibi rakamlar var ya aylık olarak. Ben biraz daha ulusal basının konvansiyonel, ulusal basını biraz daha açlık sınırı gibi görüyorum. Biz yerel medya olarak yoksulluk sınırının da altındayız.Gerçekten çok ciddi sıkıntılarımız var. 15 Mayıs’ta yeni bir Türkiye olacak, umutlarımız çok yüksek. Bir ortaklaşma, bir birlikteliği görüyor Türkiye. Uzun zamandır, farklı düşüncelerin aynı masa etrafında oturabildiğini ve uzlaşabildiğini görüyor Türkiye. İşte bu uzlaşı kültürünün 15 Mayıs’ta Türkiye’yi değiştireceğine biz yürekten inanıyoruz ve çalışmalarımızı da bu doğrultuda sürdürüyoruz” dedi.

‘GAZETECİ DOĞRUDAN VE AYDINLIKTAN YANA TARAF OLMALI’

Yılmaz konuşmasına şöyle devam etti; “Çok sorulan ve çok tartışılan bir konudur bu, bence gazeteci bir taraf olmalı. Doğrudan yana taraf olmalı, ahlaklı bir sistemden yana taraf olmalı, demokrasiden yana taraf olmalı, aydınlıktan yana taraf olmalı. Türkiye’nin ikinci yüzyılında neler olacağının kısa başlıklar halinde bahsetmek istiyorum. Bir kere öncelikle medya sahiplerinin kesinlikle ticari bir faaliyette bulunmamasını öngörüyoruz biz. Sadece gazetecilik yapsın. Sadece gazetelerini yönetsin. İhale peşinde olan kişilerin gazeteleri, televizyonları, basın yayın kuruluşlarına patronluk yapmasının önüne geçilmesi birinci kural olarak önümüzde duruyor”

‘YEREL MEDYA ARTIK ÖLDÜ’

Yerel Medyanın ayağa kaldırılması gerektiğine işaret eden Yılmaz konuşmasını şöyle sürdürdü. “İkinci bir sıkıntılı konu gazetelerin dağıtım mecraları bütün medya sahiplerinin ortaklığında bir dağıtım ağı oluşturulmalı. Bugün bu tekeli yaşıyoruz. Biraz muhalif, biraz farklı ses çıkartan, biraz aykırı giden gazeteciler olduğu zaman, yayın kuruluşları olduğu zaman nasıl kesildiğini çok net bir şekilde görüyoruz. Bu dağıtım ağı ama gazetecilerin, gazetelerin kontrolünde, ortak kontrolünde olmasını oldukça önemsiyoruz ve bu anlamda da adımlar atılacağını buradan ifade etmek istiyorum. Örgütlü yapı maalesef yerel medyalarda olmadığı için biz yıllardır bu sistemin çarkları altında eziliyoruz, yok oluyoruz. Hani yerel medya can çekişiyor başlığı var ya sürekli raporlarda, yerel medya artık öldü. Bunu yeniden ayağa kaldırmak gerekiyor”

Haber: Enbursa- Ebru Demir

Yorum yapın