Bursa’da ’Su Politikalarını’ Kim Yönetiyor?

Photo of author

Anasayfa » Haberler » Özel Haber » Bursa’da ’Su Politikalarını’ Kim Yönetiyor?

Bursa’da ’Su Politikalarını’ Kim Yönetiyor?

Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri Emre Karagöz ‘Su’ya dokunan açıklamalar yaptı.

ÖZEL HABER: Kemal CANKAYA

Kemal Cankaya: Emre Bey siz, Nilüfer Kent Konseyi Genel Sekreteri olarak birçok faaliyette bulunuyorsunuz ama şu an kentimizin ülkemizin acil sorunu olan su sorunu yani kuraklık var. Bugün “Su Günü” nedeniyle Nilüfer Barajı, su havzalarıyla ilgili bir basın açıklaması yapılacak. Yağmurların yağmaması, su havzalarının kuruması ve yeraltı sularının kaynaklarının kullanılmasıyla alakalı olacak bu açıklama. Bu noktadan bakarsak siz, Bursa’nın önümüzdeki süreçte su ile ilgili durumunu nasıl görüyorsunuz?

SU REZERVLERİMİZ KORUNMUYOR

Emre Karagöz: Su kaynakları açısından bir değerlendirmede bulunmak gerekirse Bursa’nın tarihinden başlamak lazım. Evet, yani Bursa aslında eskiden beri hep su kenti olarak lanse ediliyor. Hatta işte Evliya Çelebi’nin ‘Bursa sudan ibarettir’ cümlesi, ne zaman su konusu gündemde olsa kullanılır.

Fakat bugüne geldiğimizde maalesef üzülerek söylemek gerekir ki Bursa su fakiri bir şehir haline gelmiş durumda. Bu da aslında Bursa’daki yanlış yürütülen su politikalarından kaynaklı bu durum. Çünkü hoyratça bir su tüketimi söz konusu.

İşte Uludağ’ı ele alalım. Ciddi bir su kaynağımız, rezervimiz olarak görünse bile bugün uluslararası firmalar ya da su şirketleri oradaki suların hepsini şişeleyip, kaynaklarımızdan, Türkiye’nin dört bir yanına satıyor, gönderiyor. Buralarda, bu süreçlerde ciddi denetimsiz yanlış uygulamaların olduğunu görüyoruz aslında. Su rezervlerini korumayan yaklaşımlar var.

SANAYİ KURULUŞLARI SUYU HOYRAT KULLANIYOR

Onun dışında sanayi kuruluşları da suyu hoyratça tüketiyorlar. Hem yeraltı sularını, hem yeryüzü, akarsu kaynaklarını.

Bundan bir önceki yıl Nilüfer Çayı’ndaki kirliliğe ve su kaybına dikkat çekmiştik. Orada da çok can alıcı bir görüntü vardı. Simsiyah bir nehir maalesef. Bursa’ya kente girerken tertemiz olan su, Bursa’nın içinden dolaşıp simsiyah bir şekilde maalesef Mustafakemalpaşa üzerinden Marmara’ya akıyor.

Bir önceki yılda mesela Badırga’da bir su gününde basın açıklaması yapmıştık. Orada da bölgedeki tekno sanayi alanlarının, Teknosab’ın ya da uygulanan birçok alanların, yer altı sularını nasıl tükettiğini ifade etmiştik. Artık oralarda ulaşılabilen su seviyelerinin, yer su yüzeylerinin ne kadar aşağılara çekildiğini, düştüğünü görmüş ve buna dikkat çekmiştik.

Bundan insanların zarar gördüğü gibi aslında Bursa’da yaşayan tüm canlılar da zarar görüyor. İşte geçtiğimiz hafta Yaren Leylek geldi ve gelmesi üzerine herkes mutlu oldu aslında. Tüm Bursa değil tüm Türkiye mutlu oldu fakat Bu gidişle eğer biz o sulak alanlarımızı, Uluabat Gölü’nü, İznik Gölü’nü koruyamazsak, leyleklerin yaşayacağı bir alan da bırakmamış olacağız. Bir daha da gelmeyecek.

Hani bazen diyorum ki, biz kendi sonumuzu getiriyorsak bari onların sonunu getirmeyelim.  Bu fütursuzca tüketim anlayışı, yarının ne olacağını hiç düşünmeden hareket ediyor olmamız maalesef hiç doğru bir davranış kalıbı değil.

İşte biz bu noktadan hareketle, 22 Mart Çarşamba günü Nilüfer Barajı’nda, su seviyesinin ne kadar düşük olduğunu göreceğiz. Artık insanlar içme suyuna ulaşamayacağını, tarım yapamayacağını anlamalı. Bu konunun ne kadar önem arz ettiğinin farkına varmalı.

BURSA’NIN SU POLİTİKASI

Tarımın daha güçlenmesini söylüyoruz yıllardır. Çiftçinin desteklenmesi gerektiğini söylüyoruz ama barajlarımızın bu seviyede olmasının sebeplerinden bir tanesi, su döngüsünün bazı yerlerde kesintiye uğraması.

Yani şöyle ki; Suyun bir ticari bakış açısıyla bir ticari madde gibi şişelenip hoyratça satılması, sanayi kuruluşlarının yanlış bilinçsiz su tüketmesi ve sularımıza bıraktıkları atıklar,  bu bilinçsiz kullanım bugün bizi istemediğimiz bir sonuca vardırıyor.

Bunun için yeni politik davranışlar geliştirmemiz lazım. Yeni politikalar, su politikaları geliştirmemiz lazım. Kesinlikle ve kesinlikle farkındalığımızı geliştirmemiz lazım bu konuda. Yoksa yarın bu su döngüsünü kaybettiğimizde bir daha yerine koyabilme şansımız yok.

Daha önce de ben bazı televizyon programlarında suyla ilgili değerlendirmelerde bulundum. Az evvel belirttiğimiz gibi, Evliya Çelebi’nin mısralarında olduğu gibi Bursa sudan ibaretti fakat an itibariyle susuzluk konusunda kuraklık aşamasına gelinen bir durum var.

BURSA’DA ‘SU’YUN ÖNÜNÜ HANGİ TEKELLER KESİYOR?

Kemal Cankaya: Aslında Bursa’nın suyu var Emre Bey. Bu suyun belli tekeller önünü kesmiş. Şişede ve satıyor. Yani kent dinamikleri bu noktada etkili olamıyor mu yani? Su zaten parayla satılamaz. Evet. Doğal bir haktır. Kent dinamikleri bu konuda yeterince ağırlığını koyamıyor mu? Veya su tekelleri kent dinamiklerinden daha mı baskın?

Emre: Evet aslında her yurttaşın ucuz, erişilebilir bir su hakkı var. Yani insanların nasıl beslenme, barınma hakları varsa, suya yani çeşmelerimizden sağlıklı suya ulaşabilme hakkımız var. Fakat bunun yeterli olmadığını görüyoruz. Zaman zaman kuyu sularının insan sağlığını tehdit ettiğini görüyoruz. İşte bu yüzden içme suyu barajlarımızın korunması lazım. Şirketlere tanınan imtiyazların, kolaylıkların önce halkımıza tanınması lazım aslında. Halkımızın bu suya erişebilme hakkını güvence altına almamız lazım.

AFET SÜRECİ SU KULLANIM POLİTİKALARI

Fakat politikacılar insanların, halkın çıkarlarını savunmaktansa maalesef şirketlerin haklarını daha ön plana tutuyorlar. Bunun için de bizlerin; kent dinamikleri olarak, toplum olarak, kent konseyleri olarak, dernekler olarak mücadele etmemiz lazım. Önümüzdeki seçimlerde bu konuyu ortaya koyup gündeme getirerek politikacılardan taleplerimizi daha net ifade ederek sonuç odaklı hareket etmelerini istemeliyiz. Bursa’nın geleceği için son derece önemli bir konu. Konunun arkasında durup süreci yönetebilecek su konusunda Bursalılara verilen sözleri yerine getirebilecek insanlarla yol yürümemiz lazım. Bugün deprem bölgesinde yaşanan sürece baktığımızda insanların temel ihtiyacı olan ‘su hakkını’ depremden sonra ulaşabilir, iyi bir şekilde kullanamadıklarını ve su sorunu yaşadıklarını görüyoruz.  

Kemal Cankaya: Sayın Karagöz asrın felaketinde üzülerek gördük ki insanlar bir noktada depremden ders almadığı gibi, süreçte suyun kullanımı açısından, nasıl suya ulaşması gerektiğini de bilemedi. Su kullanım hakkının yurttaşın hakkı olduğu konusunda bilincin oluşması için bir çalışma yapılmalı mı?

Emre Karagöz: Periyodik çalışmalar yapılır mı, kesinlikle yapılması lazım. Çünkü orada gördük ki, deprem bölgesinde su sorununu aşamadan başka bir soruna geçilemiyor. Çünkü en acil hayati önem taşıyan ihtiyaç su. Bunun için senaryolar geliştirmemiz lazım. Afet sonrasında suyun nasıl tedarik edilebileceği konusu planlamalar arasında olmalı. Bunu oluşturmamız lazım. Yoksa her afette tekrar en baştan aynı sorunlarla yüzleşmiş oluyoruz.

KENTLER ORTAK AKILLA YÖNETİLİR

Kemal Cankaya: Aslında kuraklığın bir sonucu olan iklim krizi dünyanın gündemi biliyorsunuz. Bugün Bursa’da, yapılmış yanlış uygulamaların bir sonucu olarak bundan en büyük nasibini alıyor. Bakıyoruz hava kirliliği de, su kirliliği de, su tüketimi de çok ciddi sıkıntı.

Emre Karagöz: Şimdi görüyoruz billboardlarda, suyu daha iyi tüketelim, daha az kullanalım. Ama burada aslında en büyük sorun insanların evlerde tükettiği sular değil. Daha büyük ölçekli, organize olarak şirketlerin yanlış uygulamalarının suyu tükettiğini görüyoruz.

Bursa’nın genel bir röntgenini çektiğimizde Bursa ovaya doğru yayılmış. Yani ova sulak bir alandır. Bir çarpık kentleşme var. Şehir nefes almıyor. Bu şehirde sağlıklı su da olmaz, sağlıklı tarım üretimi de olmaz. Planlama dediğimiz de şu an mesela Bursa’da Bursa’nın iki bin kırk vizyonuyla planlamasının yapıldığı söyleniyor. Bu onaylanma sürecinde.

Peki, burada mesela Bursa’nın su politikasına nasıl bakılıyor? Tekrardan ovaya doğru planlayacaksak, yayılacaksak rezervlerin üzerine konutlar yapacaksak hem dayanıksız bir konut üretmiş oluyoruz hem de su kaynaklarının kaybolmasını sağlıyoruz. Tarım alanlarımızın yok olmasını sağlıyoruz.

Yani çok ciddi sorumlulukları var aslında yerel yönetimlerin, büyük şehirlerin üzerinde. Bu sorumluluklarını yerine getirmeliler. Çünkü bugün yapılan yanlışlar bundan sonraki tüm nesilleri etkileyecek. Onun için iyi bir kent planlaması mutlaka lazım.

Akademik odaların akademisyenlerin, sivil toplumların düşüncelerini, yorumlarını politik bir tutum gibi algılıyorlar. Oysaki o tüm fikirler, makaleler, çalışmalar bilimin ışığında yapılan çalışmalar. Ama maalesef günümüzde bilimdense rantın galip geldiğini görüyoruz. O yüzden de kent planlamaları bu tarz olumsuz sonuçlara mahal veriyor.

Önce bizim Bursa’nın menfaatleri noktasında bilimin öncülüğünde realiteyle yüzleşmemiz ve beraber çözüm üretmek için bir araya gelebilmemiz lazım tüm şehir dinamikleri ile. Konu başlığı ne olursa olsun kent sorunlarının üstesinden ancak bu şekilde gelebiliriz.

Teşekkürler...

Yorum yapın