Deprem Bölgesinde Sağlık Hizmetleri ve İlgili Sorunlar

Photo of author

Anasayfa » Haberler » Manşet » Deprem Bölgesinde Sağlık Hizmetleri ve İlgili Sorunlar

Deprem Bölgesinde Sağlık Hizmetleri ve İlgili Sorunlar

Prof. Dr. Ahmet SALTIK Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı Hekim, Hukukçu, Mülkiyeli Prof. Dr. Ahmet Saltık1Haberalmedya.com’da yazar Aydın Keleşoğlu’nun konuğu oldu.

Video kaydı şu erişke (link) ile izlenebilir : https://youtu.be/jzrdfkz_Jg4

Deprem Bölgesinde salgın hastalıkların durumu ile ilgili bilgiler verdi. Afeti izleyerek halka hızla yardım edilemediğini, acil arama-kurtarma çabasının 1-2 gün geciktiğini,
afet sonrasında temel gereksinimlerin başında barınma – beslenmenin geldiğini, ancak bölgede kışlık çadırların –ideal olanın konteynırlar– kurulmadığını.. ancak AFAD’ın liyakatsiz ve bilgisiz ellerde oluşundan dolayı afetin yönetilemediğini,
bunun da sorumlusunun doğrudan Erdoğan olduğunu belirtti.

Bölge halkının zaten 1,5 yıldır süregelen ağır ekonomik bunalım yüzünden çok kırılgan olduğunu, bunun da payı ile deprem sonrası eklenen ağır koşullar ve stres yüzünden bölge insanının bağışıklık sisteminin – direncinin zayıf olduğunu, başta kolera olmak üzere tifo, dizanteri, uyuz, bitlenme, kızamık, grip, zatürre… hastalıklarına karşı yeterince korunaklı olmadığı bu hastalık ve benzerlerinin
artış göstererek tehlike oluşturabileceğini söyledi.

Kızılay’ın geriye çekildiğini, AFAD’ın öne çıkarıldığını fakat AFAD’ın da çok yetersiz

kaldığını belirtti. 2023 bütçesi 8 milyar TL, DİB’nın ise 36 milyar TL!

Bölgede epey gecikmeli kurulan çadırlar ve saha mutfakları izledik.


ASKER NEDEN SAHADAN ÇEKİLDİ?

Silahlı Kuvvetlerin devreye sokulmasının geciktirildiğini, depremin 06 Şubat 2023 Pazartesi günü gece yarısı saat 04:17’de meydana geldiğini, duyumlara göre İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve Turizm Bakanının çok acil olarak toplandığı ve görüşmelere başladıkları, Hulusi Akar’ın askerlerin devreye girmesi konusunda talimat verdiği öğrenildi. Sabah ezanından sonra Erdoğan’ın uyanmış olacağı düşüncesiyle kendisine geç haber verildiği, Erdoğan’ın buna çok sinirlendiği,
bu üç Bakanı haşladığı, sahaya sürülen askerlerin geri çekilmesi talimatı verdiği gibi söylemlerin sosyal medyada dolaştığını açıklayan Saltık; sınırlı da olsa sahaya erken sürülen askerlerin neden geri çekildiğini sorguladı. Burada Erdoğan’ın paranoyası (hastalıklı-patolojik korku), bir “Asker korkusu” söz konusu.

Eğer EMASYA Protokolü uygulansa idi, bölgede acil arama-kurtarma, barınma ve beslenme sorunu, sağlık hizmetleri hızla çözülebilirdi. TSK’nın bu konuda çok büyük bir deneyimi ve bilgisi var. “Tek adam yönetimi”, Silahlı kuvvetleri de paramparça etti. 3 Kuvvet Komutanı Genel Kurmay Başkanından talimat alamıyor, doğrudan
Milli Savunma Bakanına bağlılar. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı, neredeyse içi boşaltılmış bir makam durumuna getirildi Anayasa’nın 117. Maddesi açıkça çiğnenerek…

Silahlı Kuvvetlerin sağlık altyapısı, GATA, 42 askeri hastane Sağlık Bakanlığı’na devredilerek dağıtılmasa idi, “Askeri Sahra Sağlık Hizmetleri” hızla ve etkili biçimde depremzedelere ulaştırılabilirdi. Bu tıpta uzmanlık alanı salt Gülhane Askeri tıp Akademisi’nde vardı, yalnızca orada bu uzmanlık eğitimi verilirdi. Askeri sağlık hizmetleri sistemi savaşlarda, deprem, salgın, kıtlık, yangın, toprak kayması (heyelan), büyük endüstriyel kazalar.. gibi durumlarda afetzedelere sağlık hizmetlerinin nasıl verileceğinde uzmanlaşmışlardır. Benim tıp uzmanlık alanım olan Halk Sağlığı’nın bir yan dalı olan ve bu alanda uzmanlaşmış hekimlerin öncülüğünde sahra sağlık hizmetleri geçmişte verilirdi. Bu uzmanlık eğitimi yıllardır verilmiyor. Erdoğan iktidarının, AKP=RTE iktidarının hastalıklı kuşkuları – korkuları – kaygıları (paranoya) temelinde, batı Emperyalizmi ile işbirliği yaparak eli – kolu bağlanmış bir TSK, hem Erdoğan’ın hayali idi hem de Batı Emperyalizminin dayatması idi.

ÜNİVERSİTELERDE EĞİTİM YÜZ YÜZE SÜRMELİ

Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bu iktidar haraç – mezat sattı. Günümüzde nitelikli

insangücü kritik önemde. Bu yüzden üniversitelerde yüz yüze eğitim sürdürülmeli. Azgın özelleştirmeler sonucu Kamu kurumu da kalmadı. İktidar öyleine çaresiz ki, KYK yurtları boşaltıldı yaklaşık 800 bin yatak için. Üniversite öğrencileri devlet yurtlarından apar topar çıkarıldı. Hiç düşünülmez mi, bu gençler nerede kalacak?
2. Dünya Paylaşım Savaşında bile, Almanlar Fransa’yı işgal ettiğinde Fransız hükümeti üniversitelerde eğitimi durdurmadı. İşgal altında bile, savaşta bile yükseköğretimde kesinti yapılmadı. Ülkemizde de üniversitelerde eğitim-öğretim yüzyüze sürdürülmeli. Kovit-19 salgınında epey süre uzaktan eğitim yapıldı, faturası ağır.
Tek adam rejimi”nin en tehlikeli yanı bu, AKP=RTE’nin buyruklaru mutlak,  tartışılamıyor.

ERDOĞAN YARI TANRI GİBİ

“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplandı..” deniyor. Aslında Kabinedeki insanlar Bakan da değil, “Erdoğan’ın sekreteri” konumundalar. Çünkü Anayasanın 8. maddesi, “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır ve yerine getirilir” diyor. “Cumhurbaşkanlığı tarafından” bile denmiyor.Yürütme yetkisi Bakanlarda değil, tek adam Erdoğan’da. Parlamenter rejim olsa idi, bu Bakanlar TBMM’ye karşı sorumlu olurdu ve gerektiğinde gensoru ile düşürülebilirdi. AKP/RTE iktidarınca hesap da verilmediği için, Erdoğan OHAL ilan ederek, 2017 Anayasa değişikliğiyle Yarı Tanrı olmaktadır neredeyse, imparator gücüne erişmektedir..

Dolayısıyla Depremin onuncu gününde (15 Şubat 2023) bile depremzedelere yeterince yaşam desteği sağlanamadı.

YÜZ BİN DOLAINDA ÖLÜM BEKLENİYOR!

Dünya Sağlık Örgütü’nün kestirdiği ölü sayısı yüz bin dolayında.

TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) her yıl Haziran ayı son haftasında ölüm istatistiklerini yayınlaması gerekiyor. Ancak 2021 ve 2022 yılında yayınlamadı.
2023 Haziran ayında yayınlar mı, bilemiyoruz. Hükümet, son 1 günde ölüm sayısı 35.418 olarak sabit kalırken, yaralı sayısını 1 günde 100 binden 108 bine çıkardı.

İktidar, ölüm sayılarının sınırlı tutulması için büyük çaba içinde. Bunlar sorgulanmalı.

AFAD tarafından tam yıkılmış olarak açıklanan 6500 bina var. Bu binalar çok katlı, ortalama 5 katlı dersek, 32 bin beş yüz kat yapar. Her katta en az ortalama 2 daire olsa 65 bin daire yapar. Her dairede en az ortalama 3 kişi olsa, 195 bin kişi yapar. Enkaz altında kalan 108 bin yaralı deniyor, 35 bin de ölüm var, 143 bin.

Demek ki en iyimser kestirimle enkaz altında 52 bin insanımız var. Ancak bu kestirim
çok daha yüksek de olabilir..

HATAY ÖLÜ KOKUYOR!

Ceset toplamaları çok yetersiz. Hatay’dan bir meslektaşım ses kaydı gönderdi :

Hatay ölü kokuyor!” diyor ısrarla yineleyerek..

Bölgeye morg hizmeti götürülmesi gerekirdi. Kimi uzak yayla dağ köylerinde kurtların açıkta kalmış ölü bedenlerini yediği bilgileri geliyor.

Sahipsiz cenazelerden DNA örnekleri alınmalı. Kimliklendirme için gerekli çaba gösterilmeli. Fotoğraf, parmak izi, avuç içi izi, yakındakilere gösterme.. Yakınlarını yitiren – bulamayan insanlarımız da DNA örneği için kan, mukozal sürüntü.. vermeli. Bu bilgiler, uygun yazılımla bilgisayar ortamında eşleştirmede kullanılmalı ve sahipsiz cesetlerin sahipleri bulunmalıdır.

AKP ile “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” ve GERİLEME BAŞLADI

Türkiye’de AKP iktidarıyla 20+ YILINI GEÇİRDİ.
Haziran 2003’te “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” diye bir program başlatıldı. Bu programın kökü dışarıda. Ne yerli, ne de milli. Dünya Bankası ve IMF’nin dayatması: “Health Transformation” özgün adı.

Bu “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ile AKP iktidarı, sağlıkta kamudan özel sektöre geçti. Hastanelerin % 40’ı özel sektörün elinde (yaklaşık 600/1500). Toplam hastane yatak sayısı 255 bin, özel sektörün yatak sayısı 50 bin; her 5 yataktan 1’i özel sektörün elinde. Yoğun bakım yatak oranı, kamuya göre özel sektörde toplama göre daha çok.

Dün (14 Şubat 2023) enkaz altından 9. Günde çıkarılan bir insanımızın ağzından dökülen sözler dehşet vericiydi:

  • “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok!!”

20+ yıllık kökü dışarıda AKP/RTE sağlık politikasının özeti bu çığlıkta yatıyor.

İktidar hem deprem yıkıntısının (enkazının) altında kaldı, hem sağlık alanında sınıfta kaldı. Çünkü sağlık sektöründe kamunun olanakları çok sınırlandırılmış durumda. Devletin sağlıkta özelleştirmeden vazgeçmesi gerekiyor. Sağlık hizmetlerini bölgede kamu eliyle Basamaklı olarak hızla örgütlemek gerekiyor. Afette sağlık hizmetlerini yönetmek üzere Halk Sağlığı Uzmanları yetkindirler, eğitimini almışlardır, bu uzman

hekimler yetkilendirilmelkidir.

G-20 ülkelerinin önceki yıl S. Arabistan toplantısı sonuç bildirgesinde “ARDIŞIK AFETLER YALNIZCA ZAMAN SORUNU! ” uyarısı yapılmıştı. Gerekleri yapılmalı. AKP/RTE bu gerçekliğe yabancı. 20+ yıldır tek  başına iktidardalar, artık bıktık, usandık, ilk seçimde kurtulmak gerekiyor..

AKP / RTE İKTİDARININ SEÇİMLERİN ERTELENMESİ DAYATMASI

Anayasa gereği en geç 18 Haziran 2023’te yapılması sorunlu seçimler ile ilgili olarak :

Anayasa m.78 gereği; “Savaş sebebi dışında seçimlerin geriye bırakılması” olanaksız!
Aynı zamanda Hukukçu olan Dr. Saltık, Anayasanın ilgili maddelerine dayanarak süreci anlattı. TBMM’nin savaş ilanı yanı sıra, bunun, seçimlerin yapılmasını olanaksız kılması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla seçimler ertelenemez, tersi Anayasa’nın çiğnemi (ihlali) olur ve bu yapılamaz; Yüce Divan’da yargılanma sonucu doğurur.

Eğer dolaylı yoldan, gerçekte olmayan “mücbir neden” zorlaması ile seçimler ertelenirse (salt TBMM kararı ile; Erdoğan ve YSK’nın hiçbir yetkisi yok!),
Anayasa açıkça çiğnenmiş olmakla kalmaz. Bu, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi bile önerilemeyecek 2. maddenin (ilk 3 maddenin) hülle (hukuka karşı hile) ile değiştirilmesi demek olup, apaçık sivil darbe olacaktır. Anayasayı çiğnem (ihlal) suçunun karşılığı TCK’nun 309. maddede belirtilmiştir, bakılmasını öneririz.
O yüzden ERDOĞAN’IN “BİZE 1 YIL DAHA SÜRE verin..”  GİBİ SAÇMALIKLARI BİR YANA BIRAKMASI gerekir. Birçok insan Erdoğan ekrana çıktığında artık televizyonu kapatıyor. Bu bir gerçeklik. Erdoğan’ın sesini duymak ve yüzünü görmek istemiyoruz. Erdoğan a tahammülümüz kalmadı, midemiz kalkıyor deyim yerindeyse.
Bunları hakaret amaçlı olarak söylemiyoruz. Yurttaşlar olarak düşüncelerimizi ve duygularımızı paylaşıyoruz. Bu Anayasal hakkımızdır.” dedi.

Afet yönetimi asla siyasete alet edilmemeli, bilimsel akılcılığın gereklerinden
asla ayrılmamalıdır. Afet ve sonuçlarından sorumlu olan herkes, mutlaka yargıda hesabınmı vermelidir. Sorumlu siyasetçiler ise ayrıca sandıkta hesabını vermelidir.

Yorum yapın