Nilüfer’i Büyükşehir Kime Satıyor!

Photo of author

Anasayfa » Haberler » Manşet » Nilüfer’i Büyükşehir Kime Satıyor!

Nilüfer’i Büyükşehir Kime Satıyor!

“İKLİM konusunu bütün ülkeler kendilerine politik hedef olarak koymak zorundalar.”

“Özelleştirme İdaresi ve Varlık Fonu atlama tahtasıdır.”

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’i görevinin dördüncü yılında ziyaret ettik ve gündemin önemli başlıklarını değerlendirdik.

Nilüfer Belediyesi doğa ve çevre olayına duyarlı bir belediye yapısına sahip. Ve önem verdikleri konular arasında iklim değişimi geliyor. 2022 yılını ‘iklim yılı’ olarak ilan ettiler. Bu noktadan hareketle Başkan Turgay Erdem’e ilk olarak şu soruyu yönelttik.

TAAHHÜDÜMÜZÜ YERİNE GETİRDİK

Sayın Başkan, iklimsel değişim dediğimizde ve pandemi sonrası yaşananlara baktığımızda insanlar olarak bizler yani toplum ve bu ülkeyi yönetenler iklim ve çevre konusunda yeterli önlemi alıyorlar mı? Gözlem ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Sayın Cankaya, biz göreve geldikten sonra her yılımızı bir temayla sürdürmek istedik. Tarım, gıda derken bu yılı ise iklim yılı ilan ettik. İlan etmemizdeki amaç sadece Nilüfer özelinde yapabileceğimiz bir şey olsun diye değildi. Bugün bütün dünya ölçeğinde ciddi anlamda çevreye, doğaya karşı bir tahribat var. Ve bu tahribat maalesef bütün büyük ülkelerde, endüstrisi güçlü olan ülkelerde daha yoğun bir şekilde yaşanıyor.

Bu konuda Nilüfer Belediyesi olarak 2016 yılında Marmara Belediyeler Birliği Çevre Yönetimi Koordinatörlüğü iklim ve Enerji için Belediye Başkanları Sözleşmesi’ne imza atmış olan bir ilçeyiz. Dolayısıyla karbon ayak izinin azaltılması konusunda da ciddi çalışmalar yapıyoruz. Taahhütlerimiz var. 2020 yılına kadar % 20, 2030 yılına kadar % 40 ölçeğinde karbon ayak izinin azaltılmasına yönelik çabalarımız var. Onun bazı kriterleri var. Bizde bu kriterlere uyarak, toplumumuzu bu kriterlere uymaları noktasında bilinçlendirmeye çalışarak, vatandaşlarımızı bilinçlendirerek bir takım çalışmalar yapıyoruz.

2020 yılındaki taahhüdümüze göre ölçümlerimize baktığımızda çalışmamızla bu aranı % 18 lere kadar düşürebildik. Şimdi hedefimizi biraz daha artırıyoruz. 2030 yılına kadar olan kısımda aradaki farkı kapatarak taahhüdümüzü sürdürmeyi amaçlıyoruz.

PARİS ANLAŞMASI

Dünya asında 100 yıldır normalde kirleniyor. Fakat duyarlılık noktasında aydınlanma süreci sanki bizim neslimizle başladı ve biz bu konuda gerekeni yapmak mecburiyetindeyiz. Gelecek nesillere bunu borçluyuz. Kirlenme dediğimizde çevre dediğimizde sanayi devriminden sonra 1800’lü yıllarda başlayan bir durum var ama genelde 1900’lü yılların başı ve 2000’li yıllara kadar, 2000 2022 yılına kadar girdiğimiz bu dönemde çok ciddi bir kirlenme var dünyada maalesef. Dünyanın

ısısı yükselmeye devam ediyor. Bunun getirmiş olduğu afetler, doğal sorunlar hep karşımıza çıkıyor. Yani dünyanın her yerinde bu sorun var. Küresel bir sorun.

Bununla ilgili bir Paris Sözleşmesi yapıldı biliyorsunuz. Paris Anlaşması’nın en belirgin özelliği, tüm ülkelerin katkılarına dayanacak bir sistem öngörülmüş olması. Paris Anlaşması, 2020 sonrası süreçte, iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini hedefliyor. Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulması. Anlaşma, iklim değişikliğiyle mücadelede ülkeler bazında sorumluluk üstlenilmesi anlayışına dayandırılmış. Buna imza koyan ülkeler bu bu sözleşmenin şartlarını yerine getirmekle sorumlu. Fakat malesef endüstrisi büyük olan Amerika gibi Çin gibi Rusya gibi ülkeler bu anlaşmanın içinde hâlâ yoklar. Dolayısıyla bu ciddi anlamda sıkıntı yaratıyor.

İKLİM İÇİN HEMEN ŞİMDİ!

Eğer 2050 yılına kadar biz bu anlamdaki çalışmalarımızla yavaşlatamazzsak, yani ısının yükselmesinin önüne geçemezsek genel anlamda bir buçuk derece artar ısınma ve 2050 yılında artık dünyanın yaşanamayacak bir yer olma ihtimali çok yüksek. Bunu uzmanlar söylüyor. Bunun sonucu olarak kuraklıkla, gıda krizleriyle karşı karşıya kalacağımız gibi, büyük doğal afetlerle de karşı karşıya kalma riskimiz çok yüksek.

Dolayısıyla ‘İklim İçin Hemen Şimdi’dediğimiz konu bu aslında. Her bireyin yapabileceği işler var, mutlaka bazı çalışmalar var. Doğayı kirletmeden, çevreyi kirletmeden karbon ayak izini, salınımını azaltmak için veya çevreyi kirletenlere karşı bir mücadele vermek için her bireyin yapması gereken bir çaba olduğunu düşünüyorum. O yüzden biz burada sürece bir deniz yıldızı misali, ufakta olsa bir kaykı koyabiliyorsak bunu kazanım olarak görüyoruz.

Bunun, toplu olarak bütün dünya ile birlikte yürütülmesi gereken bir çaba olduğunun da altını çizmek lazım.

Yani bunu artık bütün ülkeler kendilerine bir politik hedef olarak koymak zorundalar. Herkesin aynı şeyi aynı günde aynı zaman içerisinde aynı zaman dilimi içerisinde bu önlemleri alması lazım ki biz dünyamızı gelecek nesillere daha sağlıklı ve daha yaşanabilir bir şekilde bırakabilelim.

O yüzden bu yıl bizim için önemliydi. Bu yıl içerisinde bazı birçok çalışmalar yaptık. Alternatif

gibi. Nilüfer Bölgesi’nde belediyemizde de bunu planlıyoruz. Kendi enerjimizi üretmek için güneş enerjisi panelleri ihalemiz olacak. Diğer yandan bir enerji kooperatifi kurduk. Zaman içerisinde bu bilinci ve sistemi yayarak bu noktada geniş yelpazede fayda sağlamayı umuyoruz. Eğer başarabilirsek bir ‘güneş tarlası’ projemizi hayata geçirmiş olacağız. Bundan ilerleyen günlerde bahsedeceğiz.

PANDEMİ SONRASI

TARIM, GIDA ve İKLİM BİLİNCİ

Sayın Başkan, karbon salınımı dendiğinde bir noktada hayvancılık gündeme geliyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Aşırı derecede popülasyonu yüksek olduğu için karbon salımı yapıyor ve doğaya zarar veriyor diye hayvanların katledildiği haberlerini bizde okuyoruz. Bu ne derece doğru bunu sormak lazım. Yada bu bir perdeleme politikası mıdır? Yani, yeni dünya düzeni dediklerinde ve yapay et teknolojisine geçiş için bir planlı bir hamlemi bunu düşünmek lazım. Resmi büyük perspektiften görmek okumak lazım.

Diğer yandan hayvancılıkla ilgili olarak ciddi sıkıntılar var. Hem yeraltı sularının kirletilmesi hem de o hayvanların dışkılarından kaynaklı bir karbon salınımı gündemde tutulmaya çalışılıyor. Oysa onlar bizim protein depomuz. Hayvancılıktan tabiki vazgeçmeyeceksiniz. Bilimsel kurallar içerisinde yapılmasını yönetecek bir sürü çalışma var. Hayvan beslerken onların dışkısının enerjiye dönüşebilme şansı var. Böylesine bir bilimsel çalışma ile doğayı kirletmeden hayvancılığı geliştirmek lazım. Türkiye’de hayvancılıkta ciddi ne yapıyoruz mesela? Bunu irdelemek lazım. Artık hayvanımızı malesef ithal ediyoruz. Aynı zamanda süt hayvanlarını masraflarını kurtarmıyor diye kesiyoruz. Sütün kilosu kaç lira oldu görüyorsunuz. Çocuklarımızın beslenmesi ve gelişmesinin en önemli temel gıda maddelerinden bir tanesi. Süt nasıl yok? Neden pahalı? Bunu bilmek lazım.”

Sayın Başkan, küresel sermaye var bu tekelin başında. Süt tozu sektörü ile gelmek istiyorlar. Küresel sermayenin baskılarını hep izliyoruz. 1950’lerden bu yana Amerika’nın bu tür baskılarıyla büyümüş bir neslinde var olduğunu görüyoruz.

“Evet, ülkelerin; tarım, gıda ve iklim konularında çok ama çok önemli adımlar atması lazım. Covid-pandemi süreci aslında bizim için tarım topraklarının, gıdanın ne kadar önemli olduğunu değerli olduğunu anladığımız bir süreçti. Bütün dünya anladı bunu. Bunu unutmamak için, yeni ve farklı politikalar üreterek artık önümüzü bakmamız lazım. Yani biraz yaşam, düşünce, hayat ve bakış tarzımızı artık değiştirmemiz lazım.”

TOHUM TAKAS ŞENLİKLERİ

Sayın Başkan, Bursa’da tarım konusunda örnek çalışmalar yapıyorsunuz. Kooperatifçilik yoluyla halkla ürettiğiniz ürünleri halka sunuyorsunuz ve bizim bilmediğimiz yeni yeni farklı ürünler ortaya çıkıyor. Nilüfer Belediyesi sadece Nilüfer ölçeğinde değil Türkiye ölçeğinde bir tohum bankasıyla paylaşım yapıyor mu?

“Tabi tohum konusu çok önemli. Ata tohumlarının paylaşımıyla ilgili Tohum Takas Şenlikleri yapıyoruz evet. Mart Nisan aylarında bu sene sekizincisini yapacağız ve bütün ülkeden tohumcuları davet ediyoruz. Bununla ilgili belediyeler, yerel yönetimler geliyor yada bu konuyla ilgili kurumlar, dernekler geliyorlar ve karşılıklı takas ediyoruz.

Ürünlü’de Kent Bostanları’nın olduğu yerde 6 yüze yakın ata tohumu kütüphanemiz var. Şimdi bunu biraz daha genişleterek Konaklı’da daha büyük bir merkez planladık. 100-107 dönümlük bir yerimiz var orada. Bir eko çiftlik yapıyoruz. Ekimlerini yaptık. Oradan birkaç yıldır verim de alıyoruz. Bu sene imalat da yapacağız.

Meyve ağaçlarını diktik iki sene oldu. Bu sene artık ürün almaya başlarız. Buğday gibi tahıl üretimlerini de yapıyoruz. İlaçsız, ilaç yapmadan o ata tohumlarından ürettiklerimizi kadın dernekleriyle de paylaşıyoruz. Oradan çıkan ürünleri de bizim kent bostanlarında halkımızla paylaşıyoruz.

Biz biraz daha tarımın daha az ilaçla, daha az gübreyle yapılması gerektiğini düşünebiliriz. Çünkü biz çiftçilerimizin bazen bunu abarttığını ve bundan dolayı toprağımızı bozduğunu, onun doğal yapısını bozduğunu uzmanlar tarafından da biliyoruz.

Şimdi hatta bir laboratuvar alıyoruz Uludağ üniversitesi’nin orada bir teknoloji merkezi var. O laboratuarı alıp orada hem toprak analizlerini yapacağız. Her bölgeden gelen çiftçilerin toprak analizlerini yapıp orada hangi tür gübreye ihtiyaç olduğunu anlayabileceğiz. Hangi miktarda gübreyi koymaları konusunda çiftçimizi bilgilendireceğiz. Böylece fazla gübre koyup maliyetlerini artırma ihtimalini ortadan kaldırıp, daha verimli ve bundan da daha çok kar edebilecekleri bir sistem geliştirmeye çalışıyoruz. Bu noktada çalışmamız sürüyor.”

Başkan Turgay Erdem’le sohbetimizde yeni konu başlığı kentsel dönüşüm ve altyapı üzerine oldu. Nilüfer’in bu konudaki sıkıntılarına değindi Başkan Erdem ve Büyükşehir Belediyesi’nin bakanlıktan aldığı yetki ve sorumlulukla kentsel dönüşüm konusunda parsel bazında çalışmaları sadece Nilüfer Bölgesi’nde yaptığını söyledi.

NİLÜFER’DE OKUL SIKINTISI

Sayın Başkan, Nilüfer, gelişime açık bir ilçe olduğu için, bazılarının deyimine göre kentsel dönüşüm, benim içinse bina yaygınlaşması şeklinde ama çok çirkin bir yapılaşma ile karşı karşıya son yıllarda. Özellikle Ataevler Bölgesi’ni artık tanınmaz hale getirdi bu yapılar. Ve beraberinde alt yapı sorununu da getiriyor bu sistem. Bu konuda Büyükşehir bir çalışma yapıyor mu? Bütün Bursalılar biliyor nihayetinde bu yapılaşma geçmiş dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin imzasını taşıyan bir kararla başladı.

Sayın Cankaya, Büyükşehir’in bununla ilgili yani altyapı ile ilgili bir çalışması yok açıkçası.

Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Nilüfer Bölgesi’nde bulunan arsa ve arazileri satışa çıkarması ile ilgili itirazımızı zaman zaman dile getirdik. Yani Büyükşehir’in bakanlıktan almış olduğu yetki ve sorumlulukla, parsel bazında kentsel dönüşüm konusunda yaptığı uygulamaların nerdeyse yüzde 80-90 kadarı Nilüfer Bölgesi’nde oldu. Rantın yüksek olduğu bir bölge olması nedeniyle büyük sıkıntılar yaşıyoruz.

Bölgede 6 katlı binalar varken diğer tarafta 12 katlı binalar hemen yanlarında yükseldi. Yoğunluğun da artması alt yapı sorunlarını beraberinde getiriyor. Altyapı derken sadece su, kaldırım, kanalizasyon değil; okuluydu, sağlık hizmetleriydi, sosyal hizmetlerdi falan bütün hepsine baktığınız zaman ciddi anlamda sorun.

Şimdi bu sorunlar yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Çünkü yerleşim alanlarına insanlar gelmeye başladı. Dün mesela Kaymakam Bey ve beraberindeki Milli Eğitim Müdürüyle beraberdik. Bursa Türkiye Nilüfer’de daha önceki yıllarda çok az yaşanan okul sorunu, eğitim sorunu şimdi daha fazla yaşanmaya başladı. Bazı mahallelerde okul bile yok. Yani okulumuz bile maalesef yok. O yüzden bu sorunlar bundan sonraki yıllarda da gündem olacak.

Bir şeyler yapılırken mutlak surette iyi planlanmalı. Yani bölgesel plan yapılmalı. Bir değişiklik yapılacaksa bölgesel olarak bunlar planlanmalı. Bu bölgesel planlar yapılırken altyapı, donatı alanları hesaplanarak yapılmalı. Mevcut yapılaşmanın üzerine yeni bir anlayış getirdiğin zaman, yeni bir yoğunluk getirdiğin zaman bu tür sorunlarla herkes karşılaşacak, bizde karşılaşıyoruz şu anda.

PARSEL PARSEL KAYAPA SATILIYOR

Sayın Başkan, Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın Nilüfer Bölgesi’nde bulunan arsa ve arazileri satışa çıkarmasyla ilgili sizin bir itirazınız vardı…

Bölgemizde çoğu alan milli emlağa ait. Yeni yasa gereği meralardan ya da başka alanlardan kalan alanlar milli emlağın mülkiyetine geçiyor. Yani bizim Nilüfer Belediyesi’nin bir yeri varsa ancak orada bir yer sahibi olabiliyor. Bunun dışındakilerin çoğu milli emlağın.

Şimdi imar planları yapıyorsunuz. O planlarda elde edilmiş yani tarladan arsaya çevrilmiş olan alanlar normalde satıldığında satış maliyetinin üçte bir kısmı % 30’u ilçe belediyelerine % 10’u da büyükşehir belediyelerine gider. Birkaç senedir şunu yaşıyoruz biz bölgemizde. Bu tür alanlar mesela özelleştirme idaresine veriliyor. Yada Maliye Bakanlığı tarafından satışa çıkartılıyor direk olarak.

Mesela en son gördüğümüz bir örnek şu. Büyükşehir Belediyesi’yle maliye bir konu üzerinde anlaşmış takaslar gerçekleştirmiş kendi bölgelerinde. Mesela Büyükşehir Osmangazi’den veriyor. Maliye’de buradaki mülklerinden Kayapa’daki mülklerini milli emlakla Büyükşehir’e veriyor. Şimdi Büyükşehir satıyor oraları. Normalde maliye de kalsaydı. Yani hazine arazisi olarak kalsaydı üçte biri bizimdi.

Kayapa’daki yerleşim alanlarında büyük büyük parseller satıyorlar. Yani şu anda hâlâ ilanlar yayında. Büyükşehir’in sitesinden görebilirsiniz. Satışı ihale yöntemiyle kim alırsa şahıs yada inşaat firması kazanıyor.

Dolayısıyla bakın bizim oradaki zararımızı bilseniz tahmin edemezsiniz. Şimdi Kayapa’daki satışlardan kaynaklı eğer bizim hissemize düşen olsaydı en az oradan alacağımız para 70-80 milyondu.

Yine bölge genelinde yapılan bu tür uygulamalar var. Örneğin Saydam Tekstil’in hemen arkasındaki yerleri sattılar belediyemizin zararı 100 milyon. Yani topladığınız zaman bunları bir bakıyorsun 200 milyonun üzerinde bir paranın normalde o satışlardan Nilüfer Belediyesi’nin kasasına girmesi gerekirdi.

NİLÜFER’İN SUÇU NE?

Bizim alıp cebimize koyacak halimiz yok. Yatırımlarda harcayacağız, yeni donatı alanlarında harcayacağız. Sırf bize gelmesin diye bu tür oyunlarla maalesef karşılaşıyoruz. Ben şimdi bir takas yapmaya kalksam maliyeyle milli emlakla buna izin vermezler ama onlar istedikleri gibi at koşturuyorlar maalesef.

Ben bundan rahatsızım. Ben bütün Nilüferliler adına Nilüfer’deki vatandaşlarım adına rahatsızım. Vatandaşım burada bana niye hizmet edemiyorsunuz ya da bunu niye yapamıyorsunuz diye sorduklarında bunları anlatmaktan yoruldum.

Hizmetlerimi yapmak için elimden gelen bütün gayreti yazılı olarakta, yasal olarak da gösteriyorum fakat maalesef bir şey yapamıyorsunuz. Hukukçu bir arkadaşlarımızla konuştuk. O satışları yapabiliyorlar mı? Maalesef yapıyorlar. Türkiye’de her şey kararname ile yönetilebilir hale geldi. Özelleştirme İdaresi eskiden var mıydı?

Cumhuriyet Halk Partisi göreve geldiğinde ilk yapacağı şey özelleştirme gibi, varlık fonu gibi bu tür kurumları kaldırmaktır. Bu kurumlar sadece bu tür işlerde hızlı ve çabuk birilerine bu işleri satma girişimidir. Atlama tahtasıdır. Bu noktada zarar görmüş bir belediye olarak bunları söylemek durumundayız.”

Sayın Başkan ‘Başkan Burada’ projesine devam ediyorsunuz. Vatandaş size dertlerini anlatıyor. Nedir genel sorunlar Nilüfer’de?

“Merkez mahallelerde sorunlarımız daha çok; yapılmamış olan yeşil alan, park, park bakımı, sokak temizliği, çöplerle ilgili varsa bir sıkıntı genelde talepler bu noktada oluyor. İşte bu bölgelerde bir kültür alanımız olsun gibi istekleri oluyor vatandaşımızın.

Yeni yerleşim alanlarında daha çok; yol, asfalt, kaldırım konuları biraz daha yoğun olarak geliyor.

Tabi bir de sokak hayvanlarımız konusu var. Her bölgeden aynı şekilde geliyor ama sokak hayvanlarıyla ilgili maalesef yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Yasal düzenlemeler var ve biz yasanın hemen hemen her kuralına uyuyoruz. Başarılı bir rehabilitasyon merkezimiz var, iyi bir veteriner hekimliğimiz var. Orada tedavi, çip ve kısırlaştırmalarımızı yapıyoruz.

DOĞAL YAŞAM ALANI

Şimdide bir doğal yaşam alanı yapıyoruz. Bakanlığında onayladığı bir projeyi Orman Bölge Müdürlüğü’nden almış olduğumuz Kuruçeşme Mahallemizdeki 45 dönümlük bir alanda hayata geçireceğiz. Burada hasta olan yada yasaklı ırk dediğimiz canlarımızı güvenle barındıracağız.

Konu, Türkiye’nin genel sorunu. Mahallelerimizden zaman zaman sokak hayvanları ile ilgili şikayet alıyoruz. Biz bu canları alıp tedavi ve aşısını yaptıktan sonra kanuna uygun olarak yine aynı yaşam alanına bırakmak zorundayız.

Diğer yandan sokakta beslediği hayvanını alırsanız eğer hayvansever vatandaşlarımız tepki gösteriyor ve kanuna uygun olarak zarar vermeyen küpeli hayvanı almak doğru değil. Toplum olarak yapabileceğimiz birşey olmalı ve bu onlara sahip çıkmaktır. Kısırlaştırma, çip ve sahiplendirme ile tedavi ve bakımlarını belediyemiz olarak bizim birimlerimiz karşılarken, bunun dışında sokak hayvanları için yapabileceğimiz tek şey, onları sevmek ve yaşam alanlarımızda kabul etmektir.

DEĞİŞİM YÜZYILINA BİR ADIM

Sayın Başkan, son soru olarak Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı 2023’te nasıl bir Nilüfer hayal ediyorsunuz?

Evet biz 2023 yılını, ikinci yüzyıl üzerine kurulan bir sistem üzerinde düşünüyoruz. Yakın zamanda arkadaşlarımızla beraber bunu Ocak ayında kamuoyuyla paylaşacağız. Bir tema üzerinde yol alacağız. Temanızın başlığından bir tanesi “2. Yüzyıla Doğru Değişim ve Dönüşüm” olacak. Farklı bir bakış açısı ve yeni bir vizyon ve misyon ortaya koymak istiyoruz.

Eğer bu vizyonu oluşturamazsak ve aynı şeyleri yapmaya devam edersek Türkiye’nin ve dünyanında sonuna doğru kendimizi hazırlamamız gerektiğini düşünüyorum. O yüzden ben bunun bir fırsat olduğunu düşünüyorum. İyi bir lider, iyi bir yönetim. Seçimlerimizi bu bakış açısıyla yapmalıyız ilerleyen süreçlerde.

Bunun örnekleri var Avrupa’da birçok ülkede. Her türlü alanda demokrasinin, adaletin uygulandığı, güvenin istikrarın olduğu ülkelere biz buradan gıptayla bakıyoruz.

Türkiye neden bu ülkelerden olmasın. Neden daha az kirleten, neden yüksek teknolojiyi daha çok kullanan, çocuklarımızın daha iyi, eşit bir şekilde sağlıklı eğitim aldıkları bir sistemimiz olmasın. Hukukun, adaletin çok fazla yaygın olduğu bir toplumda yaşamak kim istemez ki, hepimiz istiyoruz. Dolayısıyla bütün bu süreçlerin içerisinde bizim bu yönde bir çalışmamız var ve devam edecek. Önümüzdeki yüzyılda bunu hedefliyoruz.

Bana göre 100. yıl 2023 Türkiye’de bir değişim yılıdır. Hatta yılı bile değil ‘değişim yüzyılına bir adım’ olması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden herkesin vizyonunu, bakış açısını, yaşantısını başka bir şekilde değerlendirerek bu alanda çalışması lazım. Bence önce geleceğimizin güvencesi olan çocuklarımız, gençlerimiz konusunda daha yoğun bir çaba harcamamız lazım. Çünkü onlar bu gidişi düzeltecek olanlar. Dönüştürecek olanlar. Gençlerimiz umudumuz. Cumhuriyetin 2. Yüzyılı Gençlerin Omuzlarında Yükselecek.”

Yorum yapın