‘Bilgi ve buna bağlı olarak teknolojideki değişimi ve gelişmeleri hayatımızın her alanında hissettiğimiz; bilgi, teknoloji ve üretim yöntemlerinin baş döndürücü hızla değiştiği günümüzde eğitim ve eğitim sistemimizi yeniden düşünmek zorundayız.
Evet, okullar ve eğitim sistemleri dışında her şey çok hızlı değişiyor, değişime öncülük etmesi gerekirken eğitim bir şekilde geride kalıyor. Okulların geleneksel eğitim modellerini kullanarak yarattığı öğrenme deneyimleri ile gerçek dünya arasındaki uçurumun hızla genişlediğini görüyor, fark ediyoruz. Aslında Türkiye’de de eğitim sistemi her “bakan” ile değişiyor ve bu büyük bir yıkım oluşturuyor eğitim adına. Çünkü değişen ve gelişen dünyanın şartlarına uyum sağlamak yerine o günün siyasi konjonktürüne ve hatta “bakan”ın tercihlerine göre belirleniyor Türkiye’deki eğitim sistemi. Bu sebeptendir ki siyasetin gölgesini eğitim sistemimizin üzerinden acilen kaldırmamız gerekiyor.
Hızla değişen bir dünyada gelişmek için öğrencilerimizin yenilik yapmaları, amaç bulmaları, öğrenmeyi sevmeleri ve bir etki yaratmaları için ilham verecek eğitime ve eğitim sistemine ihtiyacımız var.
Eğitimin amacı dünyayı sürdürülebilir, daha adil, barışçıl, bireysel ve toplumsal olarak daha iyi bir yer haline getirmektir. Yani düşünebilmek, üretebilmek ve sürdürülebilir bir dünya için aklın eğitilmesidir. ‘Küresel İnsan Sermayesi Raporuna göre, dünyada önemli bir genç nüfusa ve insan kaynağına sahip olmamıza rağmen insan kaynağı geliştirebilme sıralamasında 75. sıradayız.
Okullar açıyoruz, görkemli okul binaları yapıyoruz, akıllı tahtalar asıyoruz ama eğitim kurumlarımız ve sistemimiz yeniçağın gerektirdiği yetkinliklere sahip insanları yetiştirmekten uzak kalıyor. Kısaca ‘Diploması yüksek, beceri ve yetkinliği düşük’ nesil yetiştiriyoruz. Son 13 yılda nüfus yüzde 17 artarken, üniversite giriş sınavlarına başvuran öğrenci sayısı %128 arttı. Neden bu kadar öğrenci üniversite kapısında bekliyor? Hatta bir üniversitede okuyan, üniversite mezunları, iş dünyasının nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamak için eğitim alan meslek lisesi öğrencilerinin neredeyse tamamı üniversite kapılarının önüne yığılmış durumda. Bu konu üzerine karar vericiler ve eğitimciler olarak uzun uzun düşünmek ve çözüm bulmak zorundayız. Bunun nedeni anne- baba ve öğrencilerin önüne üniversite sınavından başka bir seçenek ya da seçenekler sunulmamasıdır. Ortaokullar ve liseler sınava hazırlayan kurumlar haline dönüşmüş ve öğrencilere bilgi, beceri, yetkinlik ve davranış değişikliği kazandırması gereken kurumlar olmaktan uzaklaşmıştır. Ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücü geliştirmek yerine hiçbir beceriyi somut bir şekilde ölçmeyen, zaman, kural ve sayılar gibi belirli dar kalıplar içinde öğrencilerin geleceğini belirleyecek seçimlerini çoktan seçmeli sınavlar ile oluşturmaya çalışan bir sitemin başarılı veya faydalı olma olasılığı maalesef yoktur. Öğrencilerimizi bu dar kalıplarla sınadığımız ve bu şekilde hayata hazırlamaya çalıştığımız sürece; boş okullar, mutsuz öğrenciler- veliler, kendisini mesleki anlamda geliştirme arzusu hissetmeyen öğretmenlerle daha uzun süre karşılaşacağız
‘20.yüzyılın eğitim modelleriyle 21. Yüzyılın çocuklarını geleceğe taşıyamayız. Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlara ulaşamayız. Bu yüzden bütün önyargılarımızı bir kenara bırakıp bilimsel, çağın gereksinimlerine uygun, geleceğin yetkinliklerine sahip nitelikli eğitimi acilen düşünmemiz ve hayata geçirmemiz gerekiyor. 21. Yüzyılın gereksinim duyduğu bu yetkinlikler çerçevesinde eğitim sistemimizi yeniden tasarlamalıyız